6 Kasım 2019 Çarşamba

İSLAM'DA İRFAN MEFHUMU

İrfan ıstılahının Müslümanlar arasında ne zamandan beri kullanıldığı hususunda da kesin bir şey söylenemez. Ama H. 298 yı­lında ölen Cüneyd-i Bağdadi'nin sözlerinde yer aldığına göre H. 3. asırda arifler arasında mütedavil olduğunu söylemek de müm­kündür.


Elbette şunu da söylemek gerekir ki ilk başlarda irfan, ibadet zühd ve tasavvuf kelimeleri birbirinden pek farklı şeyler değildi. İbn-i Sina bu hususta şöyle diyor: "Dünyadan yüz çevirene zahid diyorlardı. İbadetlerine titiz olanı abid, Allah'a teveccüh eden ve ilahi nurlara mazhar olan kimseye ise arif diyorlardı. Bazen de bunlardan bazısı diğer bazısı ile terkib ediliyor ve öyle ifade edili­yordu." (Aynı eser; s. 69-70)


İrfan kelimesi tarih boyunca bir takım değişiklikler geçirmiş ve sonun da da tasavvuf ile eşanlamlı sayılmıştır Ama demek ge­rekir ki tasavvuf irfanın cilvelerinden bir şube konumundadır. Ta­savvuf irfanın tümü değildir. İrfan genel manasıyla tüm din ve mezheplerle uyumlu olan bir yoldur. İrfan çeşitli şekilleriyle tüm din, mezhep, millet ve kavimler arasında var olan bir yoldur. Hat­ta totemci kavimlerin bile sır ve rumuz dolu bir dünyaları vardır ve iş bu sırlara erişebilmek için âşıkane çaba sarf ediyor, çalışıyor­lar. Eski Hind, İran, Hıristiyan ve İslam dininde de irfanın hakikati müşahede edilmektedir. Hatta cabbar ve müntakim bir Allah'a inanan ve dolayısıyla da irfandan nasibini alamadıkları sanılan Ya­hudilikte de bu manada irfani bir zevk ve hakikat vardır.


Ama dediğimiz gibi irfan tasavvuf ile eşanlamla bir kelime değildir. İrfan tasavvuftan daha yüce bir mana ifade eder. Tasav­vuf irfandan feyizlenen bir yoldur. İrfan genel manasıyla tasavvuf ve diğer yollara da şamildir. İslam sufilerinin büyüklerinin dilinde de arif, sufiden daha yüce bir manada kullanılmıştır.


Velhasıl irfan ve tasavvuf, hakikatlerin- keşf, şuhud, riyazet-tezkiye-i nefs ve batma teveccüh yoluyla derk edileceğini mümkün sayan bir yoldur. Arif ve safinin bu seyr-i sülükteki maksadı da sa­dece Allah'tır. Arif insan Allah'a aşk ve muhabbet ile tapar; sevab ümidi veya azab korkusuyla değil. Nitekim Hz. Ali (A) Dua-i Kü­meyl'de şöyle buyuruyor:


"Farz edelim ki azabına sabrettim, ama ayrılığına nasıl sabre­deyim" Allah'ın veli ve arif kullan Allah'a besledikleri aşk ile iba­det ederler ve Allah'tan uzak kalmanın cehennem azabından daha şiddetli olduğuna inanırlar.


"Akıl yolu düğüm üzere düğümdür.


Arifler için Allah'tan gayrisi hiçtir."


Arif ile filozof arasındaki fark da şudur ki filozof hakikatlerin keşfinde ve Hakk'a vusulde mantıki istidlallere, sarılır. Ama arifler, riyazet, nefis tehzibi ve batın sefasıyla keşf ve şuhuda ererler. Ya­ni filozofun akıl ve burhan gücüyle bildiğini afif keşif ve şuhud yoluyla görür. Nitekim İbni Sina Ebu Said Ebil Hayr ile görüşünce "Benim bildiğim her şeyi o görüyor" derken bir arif olan Ebu Said ise "Benim gördüğüm her şeyi o biliyor" demiştir.


Mantıksal kıyas ve akli istidlaller ikna edici olabilir, ama itminan ve huzur verici olamaz. İnsana gönül itminanı veren şey ise ilahi aşktır. Daha önceden de dediğimiz gibi gerçek veliler ve arif­ler Allah'a aşk üzere ibadet ederler. Nitekim İmam Cafer-i Sadık (A) şöyle buyurmuştur; "İbadet üç kısımdır. Bazıları Allah'a korku­dan ibadet ederler. Bu ibadet kölelerin ibadetidir. Bazıları da se­vap ümidiyle ibadet ederler. Bu ibadet de tüccarların ibadetidir. Bazıları ise Allah'a sevgi ve muhabbetleri ile ibadet ederler. Bu ibadet ise hürlerin ibadetidir" (Bihar'ul Envar; c.l5, s. 208)


Bazıları kitabında irfan ile tasavvufu aynı bağlamda gördüğü için biz de irfan kelimesi yerine tasavvuf kelimesini kullanmakta bir beis görmüyoruz. Hâlbuki bu iki kelime önceden de dediğimiz gibi birbirinden farklı manalardadır. Ama mademki bazıları bu ikisini kitabında birbirinden ayırmamış ve ikisine de aynı hükmü vermiştir; biz de bu yüzden bu iki kelime arasındaki mana farklılı­ğım görmezlikten geliyor ve aynı şekilde değerlendirmeye çalışı­yoruz. Gelen yayımımızda tasavvufun (doğrusunu isterseniz irfanın) kökeni ve asıl menşeinin nereden olduğuna ve neden ortaya çıktığını kı­saca bir bakmaya çalışacağız.


İslam ve İrfan. Kadri Çelik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder