Hz. Musa’nın Ölüm Meleğinin (Azrail’in)
Yüzüne Tokat Vurması!
"Bir münazara kitabından alıntı"
Hz. Musa’nın Ölüm Meleğinin (Azrail’in)
Yüzüne Tokat Vurması!
Alicenap seyyid Abdulhay bu çeşit saçma sapan sözleri nakleden
Ebu Hureyre, Buhari ve Müslim’i savunmaya kalkışmaması ve muhterem beylerin de,
hakkında guluv ettikleri Sahihlerinin zannettikleri gibi olmadığına yakin
etmeleri için daha gülünç bir hadise değiniyorum:
Buhari Sahihinin birinci cildinde
cenaze bablarından olan;
“Men Ehabb’ed- Defne fi’l Arz’il- Mukaddeset-i min” babında, Sahihin ikinci
cildinde ise “Vefat-u Musa” babında ve Müslim de Sahihinin ikinci cildinde;
“Fezail-u Musa” babında tuhaf ve hurafi bir hadis nakletmişlerdir:
Ebu Hureyre’den söyle nakletmişlerdir:
“Ölüm meleği Hz. Musa’nın yanına gelerek; “Rabbinin davetini
icabet et” dedi. Musa ölüm meleğinin gözüne bir tokat vurarak onun gözünü
çıkardı. Melek Rabbine dönüp şöyle dedi: “Beni, ölmeyi istemeyen bir kuluna
doğru gönderdin, o da vurup gözümü çıkardı.” Allah-u Teâla meleğin gözünü
kendisine geri çevirip şöyle buyurdu: “Kulumun yanına dön ve de ki: Dünya
hayatını mı istiyorsun? Öyleyse elini öküzün beline koy, eline ne kadar kıl
çıkarsa onun sayısınca yaşayacaksın.”
İmam Ahmed bin Hanbel Müsned’inin ikinci cildine, Muhammed bin
Cerir-i Taberi de kendi tarihinin birinci cildinde Hz. Musa’nın vefatını
zikrederken mezkur hadisi az bir faklılıkla nakletmişlerdir. O da şu şekilde:
“Hz. Musa zamanında Melek’ul- Mevt (Azrail) kulların ruhunu
almak için açık bir şekilde geliyordu, ama Hz. Musa yüzüne tokat vurarak gözü
kör olduğu andan itibaren mahlukatın ruhunu almak için gizli bir şekilde
geliyor.” -Çünkü cahil insanların sağ kalan gözünü de kör etmelerinden korkuyor!
(mecliste olanların çoğunun kahkahayla gülmesi.)-
Şimdi siz beylerden insafla hüküm vermenizi istiyorum. Acaba
sizin de kendinizi tutamayıp güldüğünüz bu haber (rivayet) saçma ve hurafe değil
midir? Ben böyle saçma ve hurafi olan hadisi düşünmeden kaleme alan yazar ve
ravilere hayret etmekteyim.
Acaba Musa Kelimullah gibi ulu’l- azm bir peygamberin (el-ayazubillah) o kadar düşüncesiz ve katı kalpli olup Allah’ın emrine itaat etmesi yerine onun elçisinin gözünü kör edecek bir şekilde yüzüne sert bir tokat vurmasını hiç akıl sahibi bir kimse kabul eder mi?
Allah aşkına söyleyin bakalım, eğer bir kimse, Hafız efendiyi
büyük bir şahsiyet davet etmişti fakat Hafız bey, elçinin davetini kabul
edeceğine ona sert bir tokat vurarak gözünü kör etti derse, siz gülmez misiniz?
Hafız bey, böyle bir söz bana iftiradır demez mi?...
Acaba katı yürekli cahil bir adam dahi böyle bir iş yapar mı?
O zaman marifet ehli ulu’l- azm ve Kelimullah olan bir peygamber nasıl böyle bir
iş yapabilir ve Allah’ın davet mesajını görmezlikten gelerek hiçbir suçu olmayan
elçinin yüzüne tokat vurarak nasıl onu kör edebilir?
Peygamberlerin gönderilmesinden maksat insanları hidayet etmek
ve onları hayvani hareketlerden sakındırmaktır. Marifet ehli olmayan cahil bir
ferdin bile bir hayvana zulüm yapması çirkin olduğuna göre ulu’l azm olan bir
peygamberin Allah’ın yakın meleği ve elçisine haşa zulüm yapması daha çirkin ve
daha kötü olmaz mı?
Herkes böyle bir hadisin saçma ve iftira olduğunun
farkındadır. Böyle saçma bir hadisi uyduranların amacı sırf peygamberlik
makamına ihanet etmek veya toplumun yanında böyle büyük bir peygamberi küçültüp
aşağılamaktır. Ben (böyle saçma hadisleri uyduran) Ebu Hureyre gibi insanlara
şaşırmıyorum; çünkü o kendi alimlerinizin yazdığına göre karnını Muaviye’nin
yağlı ve tatlı sofrasından doyurması için hadisler uydurmuştur; hatta ikinci
halife Ömer onu, hadis uydurduğundan dolayı sırtı kana boyanacak bir şekilde
kırbaçlamıştır.
Ama benim şaşırdığım şu ki, büyük bir ilme sahip olan şahıslar
nasıl olmuş da düşünmeksizin bu çeşit saçma ve uyduruk hadisleri kendi
kitaplarında kaydetmişlerdir. Derken Hafız gibi diğer alimler de bu çeşit
kitapları okuyup düşünmeksizin onları Kur’ân’dan sonra en sahih kitaplar olarak
vurgulayıp durmuşlardır.
Bu çeşit saçma hadisler, sahih bildiğiniz kitaplarınızda
olduğuna göre o zaman Şia kitaplarına ve onlarda yazılı olan hadislere itiraz
etmeğe hakkınız yoktur. Konudan dışarı çıktığım için özür diliyorum; el kelamu
yecurr’ul- kelam (söz sözü açar).
Dönelim asıl mevzua. Naklettiğiniz hadisin üzerinde biraz
duralım, onun bir yorumunun olup olmadığına bakalım, şu açıktır ki her insaflı
alim, sizin ve bizim kitaplarda mevcut olan bu çeşit müphem ve vahit olan
hadislerle karşılaştığında onları senedi sahih olan binlerce hadislerle
yorumlar, aksi takdirde bir kenara atar veya en azından onlara karşı susar. Ben
bu zayıf aklımla o hadisin (Marifet Hadisi) hakkında şöyle düşünüyorum; O
Hazretin mezkur sözü ya kelamcılar arasında meşhur olan kaideye yani “malul
hakkında tam ilim sahibi olmak, illet hakkında tam ilim sahibi olmak demektir”
kaidesine hamledilmiş veya “büyük veziri tanıyan kimse padişahı tanımıştır” sözü
gibi mübalağaya hamledilmiştir. Buna örnek, İhlas suresinin nassı, Kuran’ın
diğer ayetleri ve birçok hadislerdir.
Öyleyse diyebiliriz ki, bu hadisten maksat İmam’ı tanımak ve
O’nu tanımanın en büyük ibadetlerden olmasıdır. Zira İmam (a.s) insan ve
cinlerin yaratılış gayesi olmuştur. Camia Ziyareti’nde yer alan; “O’nlar Allah’ı
tanımanın yolarıdır” sözünün manası da budur.
Diğer bir şekilde de mana etmek mümkündür. Nitekim
araştırmacılar bu çeşit yerlerde şöyle mana etmişlerdir. Her fiilin failini, her
binanın banisini (ustasını), o fiil ve binanın sağlamlığından anlamak mümkündür.
Öyleyse her usta ve eseri, onun boyutlarının bir boyutuna kamil bir delildir.
Resulullah (s.a.a.) ve pâk Ehl-i Beyti (a.s) bütün yüce mevkilere sahip
olduklarından dolayı O’nlardan daha sağlam bir eser ve O’nlardan daha kuşatıcı
bir mahluk yoktur. Öyleyse Allah’ın marifetine, O’nlardan daha açık ve daha
kuşatıcı bir yol olmamıştır. Allah’ın marifet yolları sadece O’nlar
olabilmişlerdir.
Binaenaleyh O’nları tanıyan Allah’ı tanımıştır. Nitekim masum
İmamların kendileri şöyle buyurmuştur: “Bizim vesilemizle Allah tanınır, bizim
vesilemizle Allah’a ibadet edilir...” (Yani Allah’ın marifet ve ibadet yolu
bizim elimizdedir.)
Velhasıl, Allah’ı (tam anlamıyla) tanımanın yolu bu şanı yüce
ailedir. Eğer bu ailenin kılavuzluğu olmaksızın insanlar yolu bulmak isterlerse,
dalalet vadisinde şaşkınlık içerisinde kalırlar; dalalet vadisinde kaybolanın da
kılavuzsuz, mutluluk evine ulaşması imkansızdır. İşte bundan dolayı iki fırkanın
(Şia ve Ehl-i sünnet) da ittifak ettiği bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurmuştur.
“Ey insanlar! Ben aranızda iki değerli emanet bırakıyorum,
(ihtiyaç duyduğunuz şeyleri) O’nlardan alırsanız kesinlikle sapıklığa
düşmezsiniz; biri Allah’ın kitabı, diğeri ise İtretim olan Ehl-i Beytimdir.”
Hafız: Düzeltmeye çalıştığınız sadece bu hadis değildir, sizin
dua kitaplarınızdaki bütün dualarınızda, şirk ve küfür eserleri göze
çarpmaktadır. Örneğin Allah’a teveccüh etmeksizin İmamlardan hacetlerinizi talep
ediyorsunuz, bunun kendisi şirkin en büyük delilidir.
Davetçi: Alicenabın, geçmiş atalarına uyarak böyle esassız
sözleri söylemesi gerçekten insafsızlıktır. Ya ne buyurduğunuzun farkında
değilsiniz veya şirkin manasına dikkat etmeden konuşuyorsunuz. Hakikatin ortaya
çıkması için ilk önce şirk ve müşrikin manasını açıklamanız rica olunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder