20 Kasım 2018 Salı

İbadette tevhid

İbadette tevhid, bütün ilahî dinler arasında ortak bir ilkedir ve bir anlamda peygamberlerin gönderilişinden hedef de bu ilkeyi hatırlatmaktır; nitekim şöyle buyuruyor: "Andolsun biz her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağut(a tapmak)dan kaçının, diye bir elçi gönderdik." (Nahl, 36) Tüm Müslümanlar namazda ibadette tevhide tanıklık ederek şöyle demekteler: "Yalnız sana kulluk ederiz." (Fatiha, 5)
Dolayısıyla, sadece Allah'a tapmanın ve O'ndan başka her şeyden uzaklaşmanın gerektiği kesindir; hiç kimse bu genel kurala karşı değildir. Eğer tartışma konusu varsa, o da bazı şeyleri yapmanın Allah'tan başkasına ibadet olup olmadığı üzerindedir. Bu konuda kesin bir sonuca varmak için ibadet teriminin mantıklı bir şekilde tanımlanması ve tapınma adı altında yapılan amelin saygı ve tazim için yapılan amelden ayrılması gerekir.

Şüphesiz babaya, anneye, peygamberlere ve Allah'ın velilerine tapmak haram ve şirktir; buna rağmen onlara saygı göstermek ve tazim etmek de gerekli ve tevhidin özüdür: "Rabb'in, yalnız kendisine tapmanızı ve anaya, babaya iyilik etmenizi emretti." (İsrâ, 23) Şimdi "ibadet"i "saygı"dan ayıran etkenin ne olduğuna ve bir amelin bazı durumlarda (örneğin meleklerin Adem'e ve Yakupoğulları'nın Yusuf'a secde etmesi gibi) tevhidin özüyken, bazı durumlarda (örneğin, putların karşısında secde etmek gibi) şirk ve putperestlik olmasının nedenlerine bakalım. Aslında bu sorunun cevabı daha önce işlediğimiz yönetimde tevhid konusunda apaçık anlaşılmaktadır.

Allah'tan başkasından nehyedilen ibadet ve tapınmak, insanın, bir varlığın bağımsız olarak dünya veya insanın kaderini ya da bu ikisinin bir bölümünün yönetimini elinde bulundurduğu ve başka bir tabirle, "insan ve dünyanın maliki" ve "Rabb"i olduğu inancıyla onun karşısında huzu etmesine denir.
Ancak bir varlık karşısında, Allah'ın salih kulu, fazilet ve keramet sahibi, insan hakkında ihsan ve iyilik kaynağı olması bakımından huzu edilirse, böyle bir amel ibadet değil, saygı ve ta'zimdir. Meleklerin veya Yakupoğulları'nın secdesi, şirk ve Allah'tan başkasına ibadet rengini taşımıyorsa, bu huzunun onların ilah ve rabb oldukları inancından değil, Adem ve Yusuf'un saygın bir kul oldukları (onların Allah katında saygınlığından) kaynaklanmaktadır.

Bu kuralı göz önünde bulundurarak, Müslümanların kutsal türbelerde Allah'ın yakın velilerine gösterdikleri saygı ve tazim hakkında da hükmedilebilir. Açıktır ki kutsal türbeleri öpmek veya Hz. Resulullah'ın veladet ve peygamberliğe seçildiği günde sevinmek, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)'e karşı saygı ve sevgi göstermektir ve bu durum kesinlikle onun ilah ve tanrı olduğu inancından kaynaklanmamaktadır. Yine Allah velilerinin mehdinde okunan şiir, methiye ve ağıtlar, Hz. Resulullah'ın (a.s) anılarını korumak ve din büyüklerinin mezarları üzerinde türbe yapmak da şirk, bid'at ve şirk değildir; çünkü ameller, Allah'ın velilerinin ilah oldukları inancından değil, onları sevmekten kaynaklanmaktadır; bidat da değildir, çünkü bu ameller, Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ini sevmenin gerekliliğini vurgulayan Kur'an-ı Kerim ve hadislere dayanmaktadırlar.

Bizim, veladet ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)'in peygamberliğe seçildiği günlerde saygılı davranışlarımız, bu saygıyı göstermenin bir cilvesidir (bu konuyu, bid'atla ilgili konuda açıklayacağız).

Bunun karşısında, müşriklerin putlar karşısında secdesi reddedilmiştir; çünkü onların secdesi putların ilah ve rabb olduğu, insanların kaderlerinin bir kısmının putların elinde olduğu inancından kaynaklanmaktaydı. Müşrikler en azından izzet ve zilletin, mağfiret ve şefaatin putların elinde olduğuna inanıyorlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder