Bazı insanlar yaşamlarını mucizevi bir sıvıya borçludurlar. Bu sıvı en çok ihtiyaç duydukları anda yanlarında olmuş ve mucizevi formülü sayesinde o insanların hayatlarını kurtarmıştır. Bu sıvı, insanların tehlike altında ve çok zor bir durumda oldukları anda daha güçlü, daha çevik, daha hızlı ve daha dikkatli olmalarını sağlamıştır. Hatta onların vücut kapasitelerini, adeta çok güçlü bir kuvvet iksiri içmişler gibi iki katına çıkarmıştır. Bu duruma bir örnek verelim: Örneğin kullandığı uçağı arıza yapan bir pilotu ele alalım. Kimi zaman gazetelerde buna benzer haberler çıkar. Kahraman bir pilotun, arıza yapan ve düşme tehlikesi atlatan uçağı başarı ile hava alanına indirdiği ve yüzlerce yolcunun hayatını kurtardığı yazılır. Ancak gazetecilerin bilmedikleri ve atladıkları çok önemli bir nokta vardır. O da yolcuların ve pilotun hayatını kurtaran, yukarıda söz ettiğimiz mucize sıvıdır.
Bu sıvı, pilotun
beyin hücrelerini alarma geçirmiş, beynine daha çok kan ve şeker göndermiş ve
pilotun daha dikkatli olabilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda pilotun kalp
atışlarını ve kan basıncını artırmış, daha atik ve daha hızlı olabilmesini
sağlamıştır. Solunum yolları açılmış, bu nedenle daha fazla oksijen almış,
böylece kas ve beyin hücrelerine daha çok kan gitmiştir. İskeleti ve kasları
daha güçlü kasılmış, kanında bulunan şeker seviyesi arttığı için fazladan
ihtiyaç duyduğu enerjiyi alabilmiştir.
ADRENALIN HORMONU
Bu sıvıyı her
insan ömür boyu yanında taşır. Siz de şu anda bu sıvıyı yanınızda taşıyorsunuz.
Aslında tam olarak yanınızda değil, vücudunuzun içinde, çok derinlerde bir
yerde; böbreklerinizin hemen üzerinde bulunan böbrek üstü bezlerinin içinde.
Eğer bir gün bu sıvıya ihtiyacınız olursa, böbrek üstü bezleriniz bu sıvıyı size
kullandıracak. Böylece çok daha güçlü, çok daha hızlı ve çok daha atik
olacaksınız. Eğer bir tehlike ile karşı karşıya kalırsanız, tehlikenin kaynağı
ile savaşmak veya oradan kaçıp hayatınızı kurtarmanız için şu andaki gücünüzün
yaklaşık iki katı bir güce sahip olacaksınız. Böbrek üstü bezlerinin ürettikleri
bu mucizevi sıvının adı, "adrenalin"dir.
Adrenalin hormonu,
böbrek üstü bezlerinin iç bölgesinde bulunan laboratuvarda üretilir ve sürekli
burada depo edilir.
Peki bu kadar
güçlü bir etkiye sahip bu sıvıdan kanda ne kadar bulunmaktadır? Yapılan
araştırmalar çok ilginç bir gerçeği ortaya koymuştur. Bir insanın kanında
bulunan adrenalin hormonu miktarı, yaklaşık olarak şu örnekle ifade
edilmektedir: Eğer vücudumuzda bulunan kan, 2 metre derinliğinde 100 metre
çapında bir gölle karşılaştırılacak olursa, kanımızda bulunan adrenalin miktarı
bu göle dökülecek bir çay kaşığı dolusu sıvı kadar olacaktır.23
Hormon
moleküllerinin kandaki miktarları, yaptıkları işle karşılaştırıldığında insanı
şaşkınlığa düşürecek kadar azdır. Az miktardaki bu maddenin insan vücudu
üzerinde çok güçlü bir etkisi vardır. Hormon moleküllerinin sahip oldukları bu
güç, yaratılışlarındaki mükemmel tasarımdan kaynaklanmaktadır. Adrenalin
molekülünün çalışma sistemi incelendiğinde Allah'ın yaratmasındaki kusursuzluk
daha iyi anlaşılır.
Normal bir insanın
bedensel ihtiyaçları ile tehlike altında kalan bir insanın bedensel ihtiyaçları
elbette aynı olmayacaktır. Bir tehlike ile karşı karşıya kalan insanın ne gibi
ihtiyaçları olabileceğini düşünelim: Hızlı koşması, kaslarının daha hızlı
çalışması, kan basıncının artması, kalbinin daha hızlı atması gereklidir.
Böylece daha hızlı koşabilecek, daha çabuk kaçabilecek veya tehlike ile daha
güçlü bir şekilde mücadele edebilecektir. Peki bütün bunlar nasıl
gerçekleşecektir?
Tehlikenin ortaya
çıkması ile birlikte vücutta alarm düğmesine basılır. Beyin, böbrek üstü
bezlerine yıldırım gibi bir emir gönderir. Böbrek üstü bezinin iç bölgesinde
bulunan hücreler alarm durumuna geçer ve acil olarak adrenalin hormonu salgılar.
Adrenalin molekülleri kana karışır ve vücudun çeşitli bölgelerine
dağılır.
Salgılanan
adrenalin molekülleri damarlarda özel bir düzenleme yapar. Bu düzenleme, tehlike
anında ihtiyaç duyulan hayati organlara daha çok kan gitmesini sağlar. Bunun
için kalbe, beyne ve kaslara giden kan damarlarını genişletir. Damarların
etrafında bulunan hücreler adrenaline itaat eder ve gerekli damarların
genişlemesini sağlar. Böylece beynin, kasların ve kalbin ihtiyacı olan ekstra
kan temin edilmiş olur.
Adrenalin
moleküllerinin yaptığı düzenleme kalbe, beyne ve kaslara giden damarları
açarken, karaciğere ve deriye giden damarları daraltmaktadır. Böylece beden için
ihtiyaç duyulan ekstra destek sağlanmış olur. Deriye az kan pompalanmasının bir
başka nedeni daha vardır: Bu sayede muhtemel bir yaralanmada kan kaybetme riski
en aza indirilmiş olacaktır. Aşırı heyecan karşısında deride gözlemlenen
soluklaşmanın nedeni de, o anda deriye daha az kan pompalanıyor olmasıdır.
Hiçbir zaman
yanlışlıkla kalbe veya beyne giden damarlar daralıp karaciğere veya deriye giden
damarlar genişletilmez. Adrenalin molekülü ne yapması gerektiğini çok iyi bilir.
Bedeninizde bulunan yüzlerce damarın çapı ve bu damarların nereye ne miktarda
kan ilettikleri, gözle görülmeyen bir hormon tarafından
ayarlanmaktadır.
MÜKEMMEL NİZAM
Adrenalin
molekülleri her organ için farklı bir anlam taşır;
Damara gittiği
zaman damarı genişleten adrenalin molekülü, kalbe gittiği zaman da kalp
hücrelerinin kasılmalarını hızlandırır. Böylece kalp daha hızlı atar ve kaslara
ekstra güç için ihtiyaçları olan kan sağlanmış olur.
Adrenalin molekülü
kas hücrelerine ulaştığı zaman da kasların daha güçlü bir şekilde
kasılabilmelerini sağlar. Karaciğere ulaşan adrenalin molekülleri, burada
bulunan hücrelere, kana daha çok şeker karıştırmalarını emreder. Böylece kandaki
şeker miktarı artar ve kasların ihtiyacı olacak ekstra yakıt sağlanmış
olur.
Adrenalin
hormonunun vücut içindeki bu faaliyeti büyük bir akıl, bilgi ve yetenek
gerektirmektedir. Bu çok küçük molekül, herşeyden önce, ne zaman ne yapması
gerektiğini çok iyi bilmekte, insan ihtiyaç duymadığı sürece vücudu asla alarm
durumuna geçirmemektedir. Bunun dışında hangi hücrelere gitmesi gerektiğini,
hangilerine nasıl bir emir vermesi gerektiğini de çok iyi bilmekte ve bunu hiç
unutmamaktadır. Ayrıca bunlar hücreleri, organları ve işlevlerini çok iyi
tanıdığını ve bildiğini de göstermektedir. Vücudun ne zaman bu durumdan
çıkartılması gerektiği konusunda da hiçbir zaman yanılmamaktadır.
Aksi takdirde yani
böyle bir hata yaptığında vücutta onarılmaz hasarlar meydana gelebilir. Ancak,
bu küçük moleküller büyük bir sorumluluk bilinciyle çalışmaktadırlar. Birkaç
atomun, belirli bir düzen ile birleşmesinden meydana gelen, şuursuz, cansız,
beyni, gözü, bilgisi olmayan bir sıvının bu kadar akılcı, organize ve seri bir
şekilde hareket etmesi mümkün müdür? Peki tüm bunları, bu, gözle görülmeyecek
kadar az miktardaki sıvının kendi aklı ve iradesi ile gerçekleştirmesi mümkün
olabilir mi? Elbette ki hayır.
Tüm bu
anlatılanlar, vücudumuzdaki her molekülün Allah tarafından yaratıldığını ve
hayatımız boyunca her an Allah'ın gücü, iradesi, kontrolü ve emri ile faaliyet
halinde olduğunu gösteren açık ve kesin delillerdir. Akıl ve vicdan sahibi
hiçbir insan, bu bilgileri okuduktan sonra, canlıların, hücrelerin, hormonların,
moleküllerin veya atomların tesadüflerin eseri, başıboş varlıklar olduklarını
iddia edemez. Allah'ın gücü, kudreti, yaratışındaki üstün ilim ve akıl her an,
her yerde tecelli etmektedir. Kuran'da bildirildiği gibi; "Göklerde ve yerde ne
varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır." (Nisa Suresi,
126)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder