20 Kasım 2018 Salı

DEĞERLERİN OLGUNLAŞMASINDA UYUMUN GEREKLİLİĞİ

İnsanın kemali denge ve teadülünde saklıdır, yâni yapısında mevcut bulunan onca yetenekler arasında meydana getireceği dengedir onun kemali. Kamil insan, yapısındaki onca yeteneklerden yalnızca birine eğilim göstermez, diğer yeteneklerini ihmal edip herhangi bir yeteneğine önem vererek yalnızca onu geliştirmez, kamil insan bütün yeteneklerini gereğince kullanıp onları uyumlu ve dengeli bir şekilde geliştiren insandır. Ulema "Esasen "adl"in hakikati de denge ve uyumdur" der. Uyum diyoruz; çünkü insanın kemale erebilmek için bütün yeteneklerini kullanması ve bunların hepsini geliştirmesi yetmez; bu kullanım ve geliştirimin uyumlu olması da şarttır:

Meselenin daha kolay anlaşılabilmesi için basit bir örnekle başlayalım işe: Bir bebeği ele alınız; gelişme çağında bulunan bu bebeğin vücudu, kolları, elleri, ayakları, başı vardır; başında gözleri, kulakları, ağzı, burnu, dişleri vardır; bu dış organların yanında iç organları vs. vardır. Şimdi sağlam bebeği tanımlayalım: Bütün organları uyumlu ve dengeli bir şekilde gelişmiş olan bebek sağlam bebektir. Şimdi bir de şu karikatürlerde çizilen bir tip düşünelim; burnu fazlaca gelişmiş bir insan mesela... Vücudunun diğer organları gelişmemiş de, yalnızca burnu gelişmiş olsun... Vücuduyla eşit büyüklükte bir burun... Ya da gözleri veya kafası gelişmiş, ancak, bedeni gelişmemiş olsun... Bedeni gelişmiş de kafası gelişmemiş vs. Böyle birisi, evet, gelişmiş olabilir; fakat uyumsuz ve dengesiz bir gelişmedir bu.

Kamil insan, bütün insani değerleri birlikte gelişmiş olan insandır, gelişmemiş bir değeri kalmamıştır. Bütün değerleri ve boyutları yekdiğeriyle uyumlu ve dengeli bir şekilde gelişmiş, neticede her yönüyle mükemmellik kazanmıştır, kamil insan budur işte! Kur'an bu insanı "imam" olarak tabir eder:

"O zamanlar Rabbi, İbrahim'i bazı sözlerle sınadı. O, bunları yerine getirip tamamlayınca dedi ki: Ben seni insanlara imam edeceğim. İbrahim, soyumdan da imam kıl, dedi. Allah: "Benim ahdim zalimlere erişmez" buyurdu."(Bakara, 124.)

Evet... İbrahim (a.s) bir çok ilahi sınavları başarıyla geride bırakıp da bütün bu imtihanlardan gerekli notu aldıktan sonra İmam oldu. Üstelik bir değil, iki değil... Pek çok sınavdan geçti. Onun oğlu İsmail'i (a.s) Allah yolunda kendi elleriyle kesip kurban etmeye hazırlanması, bu ilahi imtihanlardan biriydi yalnızca...

Bunun Allah emri olduğunu öğrenir öğrenmez hemen icrası için hazırlandı; ancak fiilen amel safhasına gelince "İkisi de buna boyun eydiler, alnını toprağa koydu."(Saffat, 103.) İbrahim oğlunun başını kesmek; İsmail de kurban olmak için hazırlanınca Allah-u Teala hükmünü bildirdi:

"Ona seslendik: Ey İbrahim! Rüyana sadık çıktın, biz de iyilik edenleri mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu senin için apaçık bir sınamaydı..."(Saffât, 104-106.)

Evet... Ey İbrahim, amel buraya kadar... Bizim istediğimiz buraya kadardı... Yâni gerçekten oğlunu kesmeni istememiştik senden; maksadımız seni sınamak ve emrimiz karşısında göstermiş olduğun itaatin hangi raddeye kadar tezahür edeceğini ortaya koymaktı.

Neticede ateşe atılmak, öz oğlunu kurbangaha götürmek vb. daha nice imtihanları başarıyla geride bıraktıktan sonra "...Muhakkak ki İbrahim tek başına bir ümmetti, Allah'a karşı itaatli ve hanifti, müşriklerden değildi..."(Nahl, 120.) hitabına liyakat kazanma ile bir kavme, bir millete karşı tek mertebesine ulaşmaktadır: "Biz seni imam kıldık insanlara..."(Bakara, 124.) Kur'an-ı Kerim bu buyruğuyla "Sen şimdi insanlara imam olacak, örnek, öncü, rehber ve numune olacak bir merhaleye vardın"; başka bir deyişle "Sen kamil bir insansın artık, kemale ermek isteyenler seni örnek almalı ve sana benzemeye çalışmalıdırlar" demektedir Hz. İbrahim'e (a.s)...

Hz. Ali (a.s) de kamil insandır; çünkü bütün insani değerler gelişmiş ve kemale varmıştır onda, gelişmeleri doruğunda ve yekdiğeriyle uyumlu ve dengeli olmuştur; her üç şartı da kendinde topladığından kamil insan diyoruz ona. Yâni bütün insani değerler en mükemmel haliyle ve yekdiğeriyle dengeli bir şekilde gelişmiş, neticede kemale ermiş demektir. Bu denge ve uyumu diğer bir örnekle açıklamaya çalışalım.

Denizlerdeki med ve cezir olayını bilmeyen kalmamıştır bugün; ayın tesiriyle yeryüzündeki denizler sürekli bir med ve cezir olayı yaşar, bir o yana, bir bu yana çekilirler.İnsan ruhu ve haliyle toplumlar için de böyle bir med ve cezr olayı söz konusudur; insan ruhu sürekli bir med ve cezr halindedir, bir oyana, bir bu yana... Toplum da böyledir; bir cihetten diğerine, bir haletten öbürüne doğru hareket halindedir hep; bu olay kişilerin, ya da olayların akışı neticesinde vuku bulur. Ancak biz meselenin bu boyutuyla ilgilenmeyeceğiz burada, söz konusu hayvani çekimler ve maddi cazibe ve etkileşimler şimdilik konumuz haricinde yer alan bahisler durumundadırlar.

Hatta insanoğlunun insani değerleri için de kimi zaman aynı durum söz konusu olabilmektedir. Mesela kimi insanlar vardır ki eğilimleri gerçekten insanidir, insanca temayülleri vardır, fakat bu temayüllerden yalnızca birinin çekimine kapılır ve öylece ilerleyip giderler, diğer insani değerleri bütünüyle ihmal edip unutuverirler. Böyleleri tıpkı daha önce de sözünü ettiğimiz gibi yalnızca kulağı, gözü, burnu veya herhangi bir uzvu gelişmiş, diğer bütün uzuvları geri kalmış olan karikatür insanlara benzerler. Toplumlarda görülen sapma ve yozlaşmalarının ana sebebi genellikle uyumsuzluk ve dengesizlikten kaynaklanır. Bir toplumun bütün fertleri yalnızca batıl yolda oluş yüzünden sapmaz; yâni toplumdaki bütün sapmaların esas nedeni sırf batılda olma değildir her zaman... kimi vakit insanlar bir "hak" da ifrata kaçtıkları, bir doğruda aşırı gittikleri için saparlar- (ki genellikle toplumlar için böyle olmaktadır.) ve fesada bulaşırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder