20 Ekim 2020 Salı

İNSANIN KEMALİ İLE DİĞER VARLIKLARIN KEMALİNİN FARKLI OLUŞUNUN SEBEBİ

Meleklerin varlığından bizi agah kılanlar; onların halis akıldan, halis "düşünce"den yaratıldıklarını haber vermişlerdir. Yâni topraktan gelmiş olanların özelliklerini taşımazlar; maddi, şehevi, asabi vb. boyutları yoktur meleklerin... Hayvanlarda da böyle bir "halis"lik vardır, ancak onlar meleklerin tam tersidirler, yâni sırf "topraktan"dırlar ve Allah-u Teala'nın Kur'an'da" ilaahi ruh" adıyla zikrettiği ruhtan tamamen mahrumdurlar. Hem meleklerin hem hayvanların sahip olduğu her şeye sahip olan tek yaratık insandır, hem melekutidir o, hem mülki; bu ikisinin terkibidir. Usul-ü Kafi'de rivayet olunan bir hadis-i şerifin tabiriyle insan hem ülvi, hem süfli bir yaratıktır.(İlel-uş Şerayi', s.4, bab. 6, Vesail-üş Şia, c.11, s.164, hadis.2) Ehl-i Sünnet ravilerince beyan edilmiş pek çok rivayette de aynı tabir geçer. Keza Mevlana bu hadis-i şerifi şiir kalıbında beyan etmiş ve çok güzel bir ifadeyle her iki kelimeyi de -ülvi ve süfli- Mesnevi'de şöyle kullanmıştır:
"Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: Yüce yaratan, mahlukat-ı alemi üç türlü yaratmıştır.
Bunlardan bir bölüğü sırf akıl, bilgi ve cömertlikten yaratılmıştır; bunlar meleklerdir, secdeden -Allah'a itaatten- başka şey bilmezler.
Mayalarında heva ve hevesten, hırs ve tamahtan eser yoktur; Allah aşkıyla yaşayan mutlak nurdurlar.
Diğer bölük ise bilgi denilen şeyden tamamen yoksundur hayvan -misali- işte; otlayıp semirir yalnızca...
Ahırdan ve attan başka hiçbir şey görmez gözü: ne kötülüğün ne olduğunu bilir, ne de üstünlüğün...
Üçüncü bölüğüyse insanoğlu teşkil eder. Yarısı melek, yarısı eşektir onun.
Eşek olan yarısı "süfli"liğe temayüllüdür, diğer yarısı "ülvi"liğe eğilim gösterir.
Çatışmada bu ikisinde hangisi üstün gelirse odur o insan..."
Evet... Mevlana'nın şiire döktüğü bu hadis-i şerifte de buyurulmuş olduğu gibi mahlukatın bir bölüğü mutlak nurdan, diğer bir bölümü de öfke ve şehvetten yaratılmıştır. İnsan ise bir karışımdan ibarettir; kamil insan, kamil hayvandan farklıdır, mesela ideal ve mükemmel bir atın kemali ile -kamil insan- kemalleri- farklıdır. Kamil insan, kamil melekten de farklıdır. Kamil insanın bu farklığının sebebi, yukarıda da belirtmiş olduğumuz "zatındaki terkip"den, yâni özü itibarıyla bir "karışım" dan ibaret oluşudur:
"Şüphe yok ki biz insanı yarattık bir katre karışık sudan, denemek için onu...(İnsan,2)
Evet... Biz insanı bir katre döl suyundan yarattık, bunda (bugünkü tabiriyle bu "gen"de) pek çok karışımlar, pek çok yetenekler vardır. Onu deneyeceğimiz bir merhaleye varmıştır. Yâni kemalin öyle bir derecesine varmıştı ki biz onu hür, irade sahibi ve ilahi göreve layık olacağı bir şekilde yarattık ve onu sınamaya soktuk, denedik. Hamurunda- genlerinde- muhtelif karışımlar ve yetenekler olduğundan deneriz kendisini, not veririz ona; mükafatlandırır ya da cezalandırırız onu. Halbuki diğer mevcudat böyle bir liyakate sahip değildir:
"...Ve onu görür ve duyar bir hale getirdik; sonra yolu gösterdik ona; ister şükreder, ister nankör olur...(İnsan, 3)
İnsan hürriyetini, bağımsızlık ve muhtariyetini bu hürriyet ve bağımsızlığın sebep ve kaynağını bundan daha güzel ve bundan daha sarih bir beyanla ifade edebilmek kabil değildir: "Onu sınamaya tabi tuttuk..." Görür, duyar ve bilir bir hale getirdik onu...", "Ona yolu gösterdik..." ...O halde o, kendi yolunu kendisi seçecektir..." Doğru yolu gösterdik ona ister şükreder, ister nankör olur."
Şehit Murtaza Mutahhari-İnsani Kamil
Demek ki kamil insan, Kur'an'da da buyurulmuş olduğu gibi "bir katre karışık sudan yaratılmış, karışık bir mayadan yoğrulmuş olan insandır; onun kamilini diğerinin kamilinden ayıran bu "terkip oluş"tur. İşte kamil insan, kamil melekten farklıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder