7 Ağustos 2020 Cuma

Hz Ali e gerçekten de Peygamberin s vasisi ve halifesimidir ?

ALİ B. EBÎ TALİB'İN (A.S) HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.A)
VASİSİ VE HALİFESİ OLDUĞUNUN DELİLİ NEDİR?

Cevap: Önceden de belirttiğimiz gibi Şia, hilâfet makamının ilâhî tayin ile oluşu hususunda köklü bir inanca sahiptir. Bu bağlamda Şia, Hz. Peygamber'den sonra imamet makamının bazı açılardan nübüvvet makamına benzediğine inanmaktadır. Nasıl ki peygamberi Allah  tanıtıyorsa, aynı şekilde peygamberin vasisi de aziz ve yüce Allah tarafından tayin edilmelidir. Allah Resulü'nün (s.a.a) hayat tarihi de, bu ilkeye tanıklık etmektedir. Zira Hz. Peygamber çeşitli yerlerde Ali'yi (a.s) kendi halifesi olarak tayin etmiştir.
Biz burada sadece üç örneğini vermekle yetineceğiz:
1- Bi'setin Başlangıcında Hz. Peygamber (s.a.a), Allah tarafından, "En yakın akrabalarını uyar."1 ayeti gereğince akrabalarını tevhid dinine davet etmekle görevlendirilince, akrabalarını topladı
ve onlara hitaben şöyle buyurdu: "Her kim bana bu yolda yardımcı olursa, o benim vasim, vezirim, yardımcım ve halifem olacaktır."

Hz. Peygamber'in (s.a.a) ifadesi şöyledir: "Sizden kim kardeşim, vezirim halifem ve içinizdeki vasim olmak üzere bana bu işte yardımcı olur?"

Bu melekutî çağrıya olumlu cevap veren tek kişi, Ebu Talib oğlu Ali (a.s) oldu. Bunun üzerine Allah Resulü akrabalarına dönerek şöyle buyurdu:
"Şüphesiz bu benim kardeşim, vasim ve içinizdeki halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin." 2

2- Tebûk Savaş'ında Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'ye şöyle buyurdu: "Harun Musa'ya göre ne idiyse, sen de bana göre o olmak istemez misin? Yalnız benden sonra peygamber yoktur."3

Hz. Peygamber (s.a.a) bu sözüyle şunu söylemek istiyordu: Nasıl ki Harun, Musa'nın halifesi ve vasisi idiyse, sen de benim halifem ve vasimsin.

3- Hicret'in Onuncu Yılında Allah Resulü (s.a.a) Veda Haccı'ndan dönerken Gadir- i Hum denen yerde Ali'yi (a.s) kalabalık bir topluluk içinde Müslümanların ve müminlerin velisi olarak tanıttı
ve şöyle buyurdu:

"Ben kimin mevlâsı isem, bu Ali de onun mev-lâsıdır."
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus, Hz. Peygamber'in (s.a.a) sözünün başlangıcında, "Ben size kendi nefsinizden daha evlâ değil miyim?" diye buyurması ve Müslümanların da hep birlikte onu tasdik etmiş olmalarıdır. Buna göre şöyle demek gerekir ki Hz. Peygamber'in, bu hadiste "mevlâ" kelimesinden maksadı, müminlere evlâ olma, onlar üzerinde yetki sahibi olma, onların
işlerini idare etme makamıdır. Yine şu netice alınabilir ki Hz. Peygamber (s.a.a), kendi sahip olduğu evlâlık makamını Ali (a.s) için de sabit kılmıştır. Nitekim o gün Hasan b. Sabit tarihî Gadir olayını şiire dökmüş ve şöyle haykır-mıştı:

Gadir-i Hum gününde seslendi nebileri
Kulak verip dinledi cümlesi o serveri
"Mevlânız kimdir" dedi, "ve de size peygamber?"
Sessiz kalan olmadı, haykırdılar beraber:
"İlâh'ın Mevlâmızdır, sen de bizim nebimiz
Velâyet karşıtına rastlamazsın şüphesiz."
İşte o an seslendi: "Kalk ayağa ya Ali!
Benden sonra imamsın, sensin hidâyet yolu
Ben kime mevlâ isem, velisi Ali onun
Ona sıdk ile uyun, onu gönülden sevin."
Sonra "Allâh'ım!" dedi, "Sev Ali'yi seveni
Ona düşman olanın, düşmanı ol İlâhi!"4
Burada Hz. Peygamber şöyle dua etti:
"Allahım, Ali'nin dostuna dost ol! Ona düşman
olana da düşman ol."

Gadir hadisi, Şia âlimlerinin yanı sıra üç yüz altmış Ehlisünnet âliminin de naklettiği mütevatir hadislerden biridir.

Bu hadis, çeşitli senetlerle yüz yirmi sahabîden nakledilir. Büyük İslâm âlimlerinden yirmi altı kişi de, bu hadisin senetleri ve kanalları hakkında müstakil kitap yazmıştır.Müslümanların meşhur tarihçisi Ebu Cafer Taberî, bu hadisin senetlerini ve kanallarını iki büyük ciltte bir araya toplamıştır. Daha fazla bilgi için el-Gadir kitabına müracaat edebilirsiniz.

1- Şuarâ, 214
2- Tarih-i Taberî, c.2, s.62-63; Tarih-i Kâmil, c.2, s.40-41;
Müs-ned-i Ahmed, c.1, s.111; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-u Nehc'il-
Belâğa, c. 13, s.212-215
3- Siret-ü İbn-i Hişam, c.2, s.520; İbn-i Hacer, es-Savaik'ul-
Muh-rika, 9. bab, 2. fasıl, s.121, Mısır, ikinci baskı.
4- Harezmî el-Malikî, el-Menakıb, s.80; Sibt b. el-Cevzî el-
Ha-nefî, s.20; Gencî eş-Şafiî, Kifayet'ut-Talib, s.17 ve diğer
kaynaklar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder