19 Eylül 2021 Pazar

İslamda "tasavvuf" mehfumu

Avrupa dillerinde irfanı "mystik", metodunu ise "mystisisizm" olarak adlandırmışlardır. Ki bu da Yunanca bir kelime olan "Mistikos" kelimesinden türemiştir. Bu kelime lügat açısından mermuz şey, gizli ve saklı iş manasına gelmektedir. İstilahen irfan insanın Allah ile direkt, şahsi ve ferdi irtibatım ve insanın şuhud, batini, tecrübe ve hal yoluyla Allah'a vusulünü mümkün sayan bir yol hakkında kullanılmaktadır. Başka bir tabirle irfan hakikatlerin ilmi huzuri ile ibadet, mücahede, zühd riyazet ve batına yönelme vası­tasıyla derk edilmesini mümkün kılan nazari ve ameli bir yoldur.
İrfan İslam kültüründe "tanımak" manasında da kullanılmıştır. Lügat kitaplarında ise ilim ve bilgi diye mana edilmiştir. Ama bi­lindiği gibi ilim ve marifet arasında bir takım farklar vardır. Örne­ğin marifet (irfan) cüz'i ve basit (tikel ve yalın), ilim ise külli ve mürekkeb (külli ve bileşik) hususlarda kullanılır. Bu yüzden "areftullahe" denir ama "alimtullahe" denmez. Zira Allah'ın zatı tümel ve bileşik bir varrlık değildir. Aksine basit ve soyut bir varlıktır. Ay­rıca marifet, cehaletten sonraki ilimdir. Bu yüzden Allah için "Âlim" denir, ama "Arif denmez. Zira Allah'ın ilmi ezeli bir ilimdir ve cehalet öncelikli bir ilim değildir. (Seyri İrfan Der İslam Dr. Zeynuddin Kiyanyinejad s. 67-68)

Bu yüzden iman ve irfan arasında da farkın olduğunu söyle­mişlerdir. Ebu Nasr-i Sirac bu hususta şöyle diyor:

"Marifet ateştir iman ise nur; Marifet vecddir iman ise mevhibe ve ihsan. Mümin Allah'ın nurunu görür, ama Arif Allah'ı (kal­biyle) görür. Müminin kalb ve gönlü vardır. Arifin ise kalb ve gön­lü yoktur. Müminin kalbi Allah'ın zikriyle itminan bulur, ama ari­fin kalbi Allah'tan başka bir şeyle itminan bulmaz."

Ama tasavvuf kelimesi hakkında farklı görüşler vardır. Bu hu­sustaki en önemli görüşler şunlardır:

1.    Bazıları demişlerdir ki "sufi" İslam'da önce, cahiliye dö-eminde yaşamış olan Gavs b. Mürr'ün lakabı olan "sufe" mensuptur. Gavs (Sufe) Kâbe’de, halktan uzak bir şekilde itikâfa ve uzle­te girmişti. Annesi Gavs'i Kâbe’ye hizmete adamıştı. Bu yüzden İs­lam'da da Allah'tan gayri her şeyden yüz çeviren ve ibadetle meş­gul olanlara "sufi" demişlerdir.

2.    Bazıları demişlerdir ki Sufi ve tasavvuf "suffe" ehline men­suptur. Suffe Mescid-i Nebevi'nin bir bölümüydü ki fakir zahid ve abid Müslümanlar orada yaşıyordu. Bu Müslümanlar insanların verdiği ihsan ve sadakalarıyla yaşıyordu. Bu Müslümanlar Ehli Suffe diye tanınırlardı. Bu Müslümanların başlıcaları şunlardı: Selman-i Farisi, Ammar, Süheyb, Bilal, Huzeyfe b. Yeman, Ebu Said-i Hudri vs... Sufiler de ibadet, fakirlik, zühd, takva ve taat açısından Ehli Suffe'ye benzedikleri için "sufi" diye adlandırılmışlardır. Ama İmam Ebul Kasum-i Kureyşi bu görüşü kabul etmemektedir.

3.    Bazıları demişlerdir ki, sufi, "sefa" ve "safvef'e mensubdur, Sufileri sahip oldukları batini sefaları sebebiyle "sefa"ya isnat et­mişlerdir.

4.    Bazdan da sufi ve tasavvuf kelimesinin "saff kelimesindentürediğini söylemiştir.

Zira sufiler manevi dereceler, kalb huzuru basiret, himmet yüceliği, Allah'a yakınlık, takva ve zühd konusunda ilk saflarda yer alan kimselerdir. Bunlar ibadetlerde daima ilk saflarda yer alır­lardı. Bu yüzden "sufi" olarak adlandırılmışlardır.

5.     Bazıları da demişlerdir ki sufi "savfetül kifa" (ensedeki ince tüyler) kelimesine mensuptur. Zira sufiler bu tüyler gibi yumuşak huylu kimselerdir. Bu yüzden ona isnat edilmişlerdir.

6.     Bazdan da demişlerdir ki sufi "savfana" (ince ve kısa bir bitki türü) kelimesine mensuptur. Zira sufiler bu yabani bitkiler ile kanaat edip geçinirlerdir.

7.     Bazıları da demişlerdir ki "sufi" Yunanca felsefe manasına gelen "suf" kelimesine mensuptur.

8.     Bazıları da demiştir ki; "sufi" suf (yün) kelimesine mensuptur. Zira sufiler yün elbise giyerlerdi ve bu yüzden "sufi" olarak adlandırılmışlardır.

Ama bütün bu görüşler arasında en meşhur ve sahih görüş, en son görüştür. Zira sufiler genelde istihbabı bir takım rivayetlere istinat eden yün elbise giyerlerdi. Bu yüzden halk arasında "sufi" (yün elbise giyenler) olarak meşhur olmalarına sebep oldu. (Aynı Eser, s,73-76)

İrfan ve tasavvuf kelimelerinin Müslümanlar arasındaki tarih­çesine gelince "Tasavvuf ve İslam" yazarı bu hususta şöyle nakle­diyor:

"Tarihte ilk defa kendisine sufi denilen kişi, M. 8, H. 2. asrın yarısında yaşamış olan ve kendine has riyazet akidesi olan Kufeli Şİİ kimyager Cabir b. Hayyan ve Ebu Haşim el-Kufidir. Tarihte ilk defa sufi kelimesi şahıs bazında Kufe'de kullanılmıştır." (Tasavvuf ve İslam s. 8)

Evvela sufi kelimesinin ilk defa Kufe'de kullanıldığı doğru değildir. Bazıları ilk defa Bağdat ahalisi tarafından kullanıldığını söylemişse de Ebu Nasr-i Sirac bunu reddederek şöyle diyor: "Su­fi" kelimesinin Bağdat ahalisince icad edildiği iddiası doğru değil­dir Zira sufi kelimesi ashaptan bazısını derk eden Hasan-i Basri za­manında da meşhur idi."


Elbette ki içinde “suf” (yün) kelimesi bulunan bir takım ha­disleri göz önünde bulundurur ve sahih kabul edecek olursak "su­fi" ve "tasavvuf kelimesinin Peygamber zamanında da kullanıldığını ve dolayısıyla Sufi kelimesinin İslam'dan önceki dönemlerde de mütedavil olduğunu söyleyenlerin iddiasını kabul etmek de mümkündür.

İslam ve İrfan. Kadri Çelik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder