Bu bölümde “dinî dünya görüşü”ne teizm diyeceğiz. Teizm, doğalcılıktan farklı olarak Evren’in üstün bir varlık tarafından yaratıldığını ve muhafaza edildiğini savunan dünya görüşüdür. Bu üstün varlık üç büyük din olan Musevilik, İslam ve Hıristiyanlık’ta savunulan Tanrı’dır. Teizmin bilimle çatışma halinde olduğu inancı çok yaygındır. Ancak bu inanç çok yersizdir. Zira Newton’un da tüm hayatı boyunca savunduğu gibi, samimi bir dindar için Tanrı’nın eseri olan doğa ile, Tanrı kökenli olduğuna inandığı inanç arasında bir çelişki olmamalıdır. Hatta Newton’un da açık bir biçimde ifade ettiği gibi doğa,Tanrı’nın ikinci kitabıdır ve bilinçli bir dindarın doğa yasaları ve bilimi görmezden gelmesi mümkün değildir.
Tarihte bazıları Tanrı adına bilime savaş açmışlarsa bile,bu onların teistik dünya görüşünü kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim başta İslam’ın kutsal kitabı Kuran olmak üzere, tüm kutsal kitaplar doğadaki düzene atıfta bulunmakta, bizi fizik yasalarını incelemeye yönlendirmektedirler.
Tarihte bazıları Tanrı adına bilime savaş açmışlarsa bile,bu onların teistik dünya görüşünü kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim başta İslam’ın kutsal kitabı Kuran olmak üzere, tüm kutsal kitaplar doğadaki düzene atıfta bulunmakta, bizi fizik yasalarını incelemeye yönlendirmektedirler.
Doğalcılıkta insanın bilim yapması ve bilime güvenmesi için bir motivasyonu olmadığını söylemiştik (Ziradoğalcılık anlayışına göre hayatta hiçbir şeyin derin bir anlamı yoktur). Ancak teistik bakış açısında Newton’un da vurguladığı gibi doğa Tanrı’nın ikinci kitabıdır ve detaylı bir biçimde “okunup” anlaşılmalıdır. Peki din ile bilimin savaş halinde olduğu görüntüsü nereden çıkmaktadır? Her şeyden önce Orta Çağ’daki Dünya merkezli Evren modeli ile Güneş merkezli Evren modeli arasındaki çatışmada Kilise’nin Galileo’yu yargılamasının bu görüntüdeki payı büyüktür. Ancak bu olaydan yola çıkarak teizm ile bilim arasında bir çatışma olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Güneş merkezli modelin tüm savunucuları dindar kişilerdi, Kopernik de dindar bir papazdı. Güneş merkezli Evren’i savunmasının arkasında bilimsel nedenlerin yanında dinî nedenler de vardı.
O dönemin Dünya merkezli modelinde gezegenler farklı hızlarla ve ilmek olarak bilinen karmaşık yörüngelerde hareket ediyorlardı. Sanılanın aksine yörüngeler dairesel değildi. Kopernik’e göre bu hem İncil ile hem Aristo’yla çelişiyordu. Gezegenlerin hızları sabit, yörüngeleri dairesel olmalıydı, bunu yapmanın tek yolu Güneş’i merkeze almaktı. Kopernik’in bu inancının arkasında dinî ve felsefi nedenler yatıyordu. Kepler, Galileo’dan çok daha önce Güneş merkezli Evren’i savunmuş, hatta gezegenleri eliptik yörüngelere oturtmuştu. Kepler aşırı dindar bir bilim adamıydı, matematiği Evren’e başarıyla uygulayan ilk bilim adamlarındandı ve bu uygulamanın arkasında Tanrı’nın Evren’i matematiksel bir planla yarattığı ve insanların bu planı anlayabileceği düşüncesi vardı. Bilimsel yazıları mistik ve dinî argümanlarla doluydu.(1)
Galileo da aynı şekilde dindar bir insandı. Nitekim Galileo’nun yargılanmasında dinî otoriteler arasındaki siyasi çatışmalar -özellikle Protestanlar ve Katolikler arasındaki çekişme- etkili olmuştu. Galileo’nun yargılanması tabi ki hatadırama olayla ilgili çizilen resim yanlıştır. Galileo’yu suçlayan Kardinal Roberto Bellarmine 12 Nisan 1615’te kaleme aldığı bir mektupta Güneş merkezli sistemi reddetme sebebinin kanıt eksikliği olduğunu belirtmektedir. Eğer Güneş’in merkezde olduğu yönünde güçlü kanıtlar verilirse, İncil’in Dünya’nın merkezde olduğu yönünde yorumlanan pasajlarını yeniden gözden geçirmeye hazır olduğunu ifade etmektedir.(2)
Ne var ki günümüzde, o dönemlerde Güneş merkezli modelin, Dünya merkezli modeli açıkça saf dışı bıraktığı, din adamlarının buna rağmen kanıtları görmezden geldiği izlenimi hâkimdir. Hâlbuki bu izlenim gerçeği yansıtmamaktadır. Her şeyden önce Dünya hareket ediyorsa paralaks olarak bilinen yıldız hareketlerinin gözlemlenmesi gerekirdi. Paralaks o dönemlerde gözlemlenmemişti. Yine Dünya hareket ediyorsa, Dünya’daki cisimlerin neden savrulmadığı, neden göğe bırakılan balonun hızla bizden uzaklaşmadığı açıklanamıyordu. O dönemde Newton’un hareket yasaları daha ortada yoktu. Teleskoba güvenilip güvenilemeyeceği de aynı derecede tartışmalıydı, zira o dönemlerde gelişmiş bir optik teorisi yoktu. Optik teorisi için de Newton’u beklememiz gerekmekteydi. Dolayısı ile Galileo’nun yaptığını iddia ettiği gözlemler de kuşkuluydu. O dönemde bir insan rasyonel nedenlere dayanarak Dünya merkezli Evren’i pekâlâ savunabilirdi. Nitekim söylenilenin aksine Dünya’nın merkeze yerleştirilme sebebi tamamen teolojik değildi.
Aristo fiziğine göre toprak ile su, Evren’in merkezine doğru gider, hava ve ateş ise Evren’in merkezinden uzaklaşır. Dolayısı ile bu inanca göre toprak ve su, Evren’in ortasında birleşip Dünya’yı oluşturmuştu, Güneş ise ateş olduğu için merkezden uzaktaydı. Dolayısı ile Dünya’nın neden merkezde olması gerektiği o dönemin fiziği ile açıklanabiliyordu. Diğer taraftan o dönemin fiziğiyle Güneş’in neden merkezde olduğunu açıklamak mümkün değildi. O dönemin fiziğine güvenen birinin, hatta ateist bir bilim adamının bu nedenden dolayı Dünya merkezli bir modeli savunması normaldi. Nitekim Güneş’in neden merkezde olması gerektiğini, Dünya’nın neden merkezde olmadığını açıklayan kişi Newton olacaktı. Galileo’nun modeli zaten kendisinden önce yaşayan Kepler’inki kadar karmaşık da değildi, yörüngeler daireseldi, hız sabitti. Kepler haklı olarak gezegenleri eliptik yörüngelere yerleştirmiş, gezegenlerin hızlarını doğru olarak ve kesin matematiksel denklemlerle Galileo’dan önce ifade etmişti.
Dolayısı ile sanılanın aksine Kilise bilimsel kanıtları görmezden gelip dinî nedenlerden dolayı Güneş merkezli modeli reddetmemişti. Dünya merkezli model bilimsel ve akli olarak savunula bilirdi. Sonuç olarak Galileo’nun yargılanması yanlış olmakla birlikte Galileo’nun teorisini eleştiren din adamlarının da haklı bilimsel gerekçeleri vardı. Dahası İslam Dünyası’na baktığımız zaman “Galileo vakası”na benzeyen bir olay bulmak mümkün değildir. İslam’ın çıkışıyla, doğuda bilimin yükselişi paralel olmuştur. Yani Galileo vakasındaki hatalı tavır tüm dinlere mal edilemez. Dolayısıyla bu olaya
bakarak teistik görüşün bilimle çeliştiğini söylemek yanlış olacaktır.
1-Kepler’in astronomisinin arkasındaki dinî argümanları incelemek
için bakınız: Peter Barker ve Bernard R. Goldstein.
“Theological Foundations of Kepler’s Astronomy.” Osiris
16: Science in Theistic Contexts. University of Chicago
Press, 2001
2-Bellarmine’den Foscarini’ye, 12 Nisan 1615, Opere,
12, 171–2; Discoveries and Opinions of Galileo, çeviren
Stillman Drake, Garden City: Doubleday, 1957) s.162–164.
Enis Doko,Dahi ve Dindar Isaac Newton
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder