Bismillahirrahmanirrahim
Hani bir zaman Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimelerle sınadı. O, bunları yerine getirip tamamlayınca dedi ki: "Ben seni insanlara imam edeceğim." İbrahim, "Soyumdan da imam kıl" dedi. Allah: "Benim ahdim zalimlere erişmez" buyurdu.(Bakara, 124.)
Bilindiği gibi insan
gerçeğinin ne olduğu ve insan mahiyetinin esasını neyin teşkil ettiği hususunda genel olarak iki nazariye mevcuttur:
a) Ruhiyyun: Ruha inanan maneviyatçılar
gerçeğinin ne olduğu ve insan mahiyetinin esasını neyin teşkil ettiği hususunda genel olarak iki nazariye mevcuttur:
a) Ruhiyyun: Ruha inanan maneviyatçılar
b) Maddiyyun: Ruha inanmayan maddeciler
Bu iki görüş birbirinin karşısındadır daima. Birinci kesim ruha inanır; insanın ruh ve cismin terkibinden müteşekkil bir varlık olduğunu kabul eder. İnsan ruhu fani değildir, insanın ölümüyle ruhunun varlığı son bulmaz. Ruh daima vardır ve ölümsüzdür (Nitekim dinin mantığı, özellikle İslami nasslar bu gerçeğe delalet eder.)
İkinci nazariyeye göre ise insanın bütün varlığı vücudundan, mevcut cismi mekanizmasından ibarettir. İnsan bu maddi yapısından başkaca hiçbir şey değildir, ölüm onun bütünüyle sonudur; ölen insan artık bitmiştir, yok olup gitmiştir, her şeyi gibi kişiliği de vücuduyla birlikte ölür, yok olup gider.
İNSANIN MANEVİYYATI
İki görüş arasında mevcut olan bu kesin ayrılık ve aykırılığa rağmen müştereken kabul ettikleri bir nokta da vardır. İnsanın mahiyet ve gerçeği üzerine muhalif ve birbirine zıt olan bu iki nazariye, diğer bir konuda, insanın manevi bazı özellikleri hususunda birleşirler. Her iki nazariyeye göre insanın bazı yönleri ve bazı hususiyetleri vardır ki maddi ve cismi bir yapı arz etmedikleri halde insan varlığının bir parçası sayılırlar; adına insanın maddi olmayan, ya da "manevi boyutları" da diyebileceğimiz bu hususiyatlar insana "değer" ve "kişilik" kazandırırlar, onun asıl mahiyeti ve ne olduğu hususunun tespitinde en önemli rolü oynarlar. Mesela her insanın bir "insan olma" ya da "insani"lik ölçüsü ve boyutu vardır; onun "insan olma" değeri bu vasıflarından birisidir işte. Başka bir deyişle bu özellik ve vasıfların kendisinden alınması -ya da akamete uğraması- halinde insanın hayvandan hiçbir farkı kalmayacaktır.
İnsanın "insan olma"sı, insanın "insanilik" ve "insancılığı" onun maddi varlığına, bedeni yapısına bağlı değildir, insanın bu vasfının vücuduyla hiçbir alakası yoktur. Bir başı, iki kulağı olan, iki ayak üzerinde yürüyen konuşan her mahluk "insaniyete haiz"dir denilemez. Sa'di'nin de söylemiş olduğu gibi:
"Kalıba asalet kazandıran, insanlığıdır insanın
Güzel giyimli olmak insanlık getirmez ki...
İnsanlık göz, kulak, ağız ve burunsa eğer
Duvarla insaniyetin ne farkı var? Cevap ver!"
Evet, zor olan insanlıktır, insaniyete sahip olmaktır, halk arasında "adam olmak" derler buna.(Alim olmak kolay adam olmak zordur der;atalarımız ) Adam olmak gövde ve kalıpla olsaydı, o zaman doğan her insanoğlu "adam" olmuş olurdu herhalde!
Hayır...
Mesele bu kadar basit değildir.
Adam olabilmek için birtakım insani vasıflarla ahlak ve değerlere sahip olmak gerekir; insanlığın manası bunlardır, insanoğluna insan anlamını ancak insani bir inanç, insanca davranışlar ve insanca bir ahlak kazandırabilir. Onu "insan" eden, ona insanca bir "kişilik" ve "karakter" kazandıran, kısacası onu değerli kılan bu vasıflardır işte. Günümüzde "insani değerler" ya "insaniyet vasıfları" adıyla söz edilir. İnsan ancak bunlara sahip olduğu sürece bir kişilik, karakter ve değere kavuşabilmiş demektir. Bu vasıfları taşımaması halinde insanın hayvandan hiçbir farkı kalmaz.
Bir önceki sohbetimizde insan ya da toplumda görülen sapmaların iki türlü olduğundan söz etmiştik; bunlardan biri, değerlerin karşıtlarının değerlere karşı çıkmasıyla meydana gelir. Yâni gayri insani değerler, insani değerlere karşı çıkar ve bunların egemenliği halinde sapma başlar. Mesela zulüm, adaletin karşısına dikildiğinde, adalet yerine zulüm, hakim olduğunda o insan ya da o toplumda sapma ve inhiraf baş gösterir; veya hafakan, şiddet ve baskı hürriyetin yerine ikame edilir; sorumsuzluk, lakaytlık ve tanrı tanımazlık, Allah'a inanma ve ibadetin karşısına çıkar; akılsızlık ve aptallık akıl, hikmet ve anlayışa tercih edilir vs.
Ancak bütün sapmalar karşı değerlerin değerlere karşı çıkması sonucu meydana gelmez; zira karşı değerler, değerlere karşı çıktıklarında çabucak yenilirler. Aksine, insanlar ve toplumlarda görülen sapmaların sebebi, daha çok bizzat bu "insani değer"lerden birinin aşırı gelişmesi ve bu dengesiz ve menfi gelişmenin bir kanser tümürüne dönüşerek diğer bütün değerleri yok etmesidir.
Mesela takva ve zühd insani birer değerdirler, hatta insan olmanın birer ölçüsüdür bunlar. Fakat buna rağmen kimi zaman bir toplum ya da fertte bu değerlere karşı öylesine aşırı bir eğilim ve temayül görülmektedir ki zamanla diğer değerler bütünüyle unutulmakta ve her şey "takva" ve "zühd"den ibaret sayılır hale gelmektedir. Bu "tek değerlilik", vücutta görülen çarpık gelişmeye benzer tıpkı; vücudun yalnızca bir organı -mesela burun- gelişir, vücut bütün gelişme imkanlarını bu organa adar, bütün imkanlar yalnızca onun geliştirilmesi için seferber edilir ve neticede o organ fazlasıyla gelişir, ama vücut da bütünüyle cılız kalıp işe yaramaz hale gelir!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder