"Muhammed, Yeniden Tanınması Gereken Peygamber(Kitabın yazarı Romanyalı Konistan Virjil Giyorgiyo'dur.) kitabının yazarı iki konu üzerinde güzel tespitte bulunmuştur. (Bu kitap bir çok açıdan eleştirilebilir, ancak yabancı bir yazarın ulaşabileceği fazlaca kaynağın olmaması yüzünden belki de bazı hatalar yapmıştır.) Onlardan biri, Resulullah'ın (s.a.a) siyasal ve sosyal açıdan her yerden ümidinin kesildiği şartlar altında, şartların tamamen aleyhinde olduğu durumlarda, muzaffer olmasına dair hiç bir zayıf ihtimalin bulunmadığı koşullarda bile kendini kaybetmemesiydi. Resulullah'ın (s.a.a) iradesi, asla ve bir zerre dahi sarsılmayan bir dağ gibiydi. Bu yirmi üç yıl süresince Peygamberin ruhi gücü gerçekten çok ilginçti. İnsan, İslam tarihinde bunun örneklerini okudukça hayret eder. Resulullah'ın (s.a.a) döneminde yaşıyan bir şair –ki hatırladığım kadarıyla Hassan b. Sabit'tir- bunu şöyle açıklar:
"Himmeti vardı ki yüceliğinin sonu yok.
En küçük himmeti zamandan da büyüktü."
Resulullah (s.a.a) zahiri ve bedeni olarak da çok güçlüydü. Bir kahramanın, bir savaşçının beden yapısına sahipti. Güçlü ve cesurdu, ne şişman ne de zayıftı. Etli bir bedeni vardı ama bir sporcunun bedeni gibi sert ve sağlamdı.(Mekarim-ul Ahlak, s:12.)
Ali (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) cesaretini şöyle anlatır: "Şartlar üzerimize çullandığında Resulullah'a (s.a.a) sığınırdık.(Nehc-ül Belağa, Garip sözler bölümü: 9.)
Sekiz yıl önce (1345 yılında) ilk defa hacca şerefyab olduğumda, Mekke'de ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda Resulullah'ı (s.a.a) arkadan gördüm ve rüya aleminde Hz. Ali'nin (a.s) "Şartlar üzerimize çullandığında Resulullah'a sığınırdık." sözünün sebepsiz olmadığını anımsadım.
Resulullah (s.a.a) böyle güçlü ve cesurdu, güç ve cesareti de överdi. Bunlardan çıkaracağımız sonuç güç ve kudretin İslam'da övüldüğüdür. İslam, güç ve kudreti insan için bir değer kabul eder.
Bir konuya ayrıntılarını bir sonraki oturumda açıklamak üzere özetle değiniyorum. Güç, İslam'da "insani bir değer" olarak tanımlanmıştır, nice insani değerlerden biri de, her bakımdan, bütün müspet boyutlarıyla güçlü olmasıdır insanın!... Nitekim İslam'ın "kamil insan" dediği, bütün bu insani değerleri her boyutuyla kendisinde toplayabilmiş olan insandır zaten.
Nietzsche hazretleri ise onca değer arasında bula bula o kadarını bulmuş, maddi güçten başka bir şey göremediğinden bir tek bu dala tutunup kalıvermiş... Netice malum...
Nietzsche felsefesinin anlayışıyla İslam arasında şu belirgin fark vardır: Nietzsche'e göre insanlık için sadece bir değer vardır; güç ve kudret... Diğer değerler, bütünüyle bu değere feda edilmiştir. İslam ise güç ve kudreti yegane temel değer olarak kabul etmez; "insan için daha nice yüce değerler vardır ve güç de bunlardan sadece biri durumundadır" der. Üstelik, İslam'ın tanımladığı güç, Nietzsche'ninki gibi "insan için herşey" mesabesinde olmadığından, diğer insani değerlerin yanında yer alıp onlarla birlikte olunca apayrı bir görünüm de kazanmaktadır tabii...
Vela havle vela kuvvete illa billah'il aliyyil azîm.
(Yüce ve ulu Allah'a dayanmayan hiç bir güç ve kuvvet yoktur.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder