Sayın okurlar, Muaviye’nin Hz. Ali’ye muhalefet bayrağını kaldırdığı sırada Hz. Ali’nin saflarında yer alan Muhammed bin Ebu Bekir ile Muaviye arasında bir takım yazışmalar söz konusu olmuştur. Bu yazışmalar o zamanda cereyan eden olaylara ışık tuttuğu gibi, aynı zamanda her iki tarafın mantığını da ortaya koymaktadır. Biz Ebu Bekir oğlu Muhammed ile Muaviye arasında geçip tarihe yansıyan bir yazışmayı aynen siz aziz dostlara sunuyoruz. Umarız ki, aydınlatıcı olur. Ebu Bekir oğlu Muhammed’in Muaviye’ye yazdığı mektup şöyledir:
"Muhammed İbn-i Ebi Bekr'den sapık Sahr oğluna (Muaviye). Allah'a itaat eden ve Allah'ın velayet ehline teslim olanlara selam olsun. Amma Baadu: Hiç şüphesiz Allah kendi celali, saltanatı ve kudretiyle; yaratıkları hiçbir zorluk ve zaafa uğramadan yarattı. Yarattıklarını yaratmaya hiç bir ihtiyacı olmadığı halde onları kullar olarak yarattı. Onları bedbahtlar ve mutlular, sapıklar ve hidayet bulmuşlar olarak iki kısma ayırdı. Sonra (sonsuz) ilmiyle (hidayet bulmuşları) seçti. Onların arasından da Muhammed’i (s.a.a) seçti. Onu risaletine mahsus kıldı; vahyi için seçip işine emin kıldı.
Onu kendinden önceki kitapların tasdikçisi ve şeriatların kılavuzu olan bir Peygamber olarak gönderdi. O hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna (insanları) davet etti. (Bu davetin ardından) ona ilk olumlu cevap veren, onu ilk tasdik edip İslam getiren kardeşi ve amcasının oğlu Ali b. Ebi Talip (a.s) oldu. Onun gaybtan verdiği haberleri tasdik edip, bütün akrabalarına onu tercih etti. Bütün bu tehlikelerden onu korumaya çalışıp, bütün korkulu anlarda nefsini ona feda etmeğe çalıştı. Onun savaştığı kimseyle savaştı; barıştığı kimseyle barıştı. Fedakarlıktan hiçbir zaman geri durmadı. Ne cihadında ne de hiçbir işinde ondan öne geçen, hatta onun mertebesine ulaşan birisi olmadı.
Sonra görüyorum ki (ey Muaviye) sen, sen olduğun halde, onunla boy ölçüşmeye kalkışıyorsun! Sen kim o kim?! O, insanlar içerisinde ilk Müslüman olan, en doğru niyeti taşıyan, en temiz zürriyete ve en faziletli zevceye ve en üstün amca oğluna sahip olan kimsedir. Sen ise lanetlenmiş oğlu lanetlenmişsin. Sen ve baban sürekli Allah'ın dinine saldırmaya ve Allah'ın nurunu söndürmeğe çalışıyor ve bu doğrultuda hiçbir imkânı kullanmaktan geri durmuyordunuz. Baban bu vaziyet ve bu niyet üzere öldü gitti; aynı görevi devam ettirmek üzere babanın (kendine lâyık) halefi oldun.
Bunun en bariz şahidi ise Resullullah (s.a.a) ile muhalefet eden nifak başları ve (küfür) hiziplerinin bakâyasının sana gelip sığınmaları ve yanında yer almalarıdır. Ali (a.s) hakkında söylediklerimin doğruluğunun şahidi ise, onun kendi açık faziletlerinin yanı sıra, yanında yer alanların Kur'an'da faziletleriyle zikredilen ve ilâhi medh-ü senâya mazhar olan Muhacir ve Ensar'dan olmasıdır. Onlar grup grup onun emir komutası altında kılıçlarına sarılıp kahramanca savaşarak canlarını onun uğruna feda eden, fazileti ona uymakta, bedbahtlığı ise ona muhalefet etmekte gören kimselerdir.
O halde -yazıklar olsun sana- nasıl sen kendini Ali'yle (a.s) aynı kefeye koyabilirsin?! Halbuki Ali (a.s) Resullullah'ın (s.a.a) varisi, onun vasisi ve evlatlarının babasıdır. Ona ilk uyan ve (ölürken) ondan en son ayrılan kimsedir. Resulullah (s.a.a) sırlarını ona söyler, işlerinde onu ortak kılardı. Sen ise onun düşmanı ve düşmanın oğlusun! Sen elinden geldiği kadar batılınla hoş ol! Amr b. As da sana yardımcı olsun; bu sapıklığında. sanki ecelin gelip çatmış, hilelerin zayıflamıştır. Yakın zaman yüce akıbetin kimin olduğu ortaya çıkacaktır. Şunu bil ki sen, tuzağından kendini emniyette bildiğin ve rahmetinden ümidini kestiğin Rabbine hile yapmaya, tuzak kurmağa çalışıyorsun; Rabbin pusudadır, seni gözetliyor; sen ise ona karşı kendini aldatıyorsun. Hideyete uyana selam olsun."
MUAVİYE'NİN CEVABI
"Muaviye b.Ebi Süfyan'dan babasını ayıplayan Muhammed bin Ebu Bekr'e. Alah'a itaat edenlere selam olsun. Amma Ba'dü: Mektubun elime ulaştı. Onda Allah'ın laik olduğu kudret ve saltanatından, Peygamber'ini nasıl seçtiğinden bahsettikten sonra, bir takım sözler düzüp koşmuşsun ki bunlarla ancak kendi görüşünün zaafını ortaya koymuş ve aslında babanı ayıplamışsın.
Mektubunda Ali b. Ebi Talip'in parlak geçmişinden ve Allah Resulü'ne (s.a.a) olan yakınlığı ve yardımından, korku ve tehlike anlarında ona karşı yaptığı fedakârlıklardan bahsedip kendi faziletini değil başkasının faziletini bana hüccet olarak gösteriyorsun. Faziletini senden uzaklaştırıp da başkası için karar kılan Allah'a hamd olsun. Biz babanla birlikte Peygamber'imizin hayatında Ali b.Ebi Talib'in hakkını üzerimize gerekli biliyor; onun bize olan üstünlüğünü açık bir şekilde görüyorduk. Fakat Allah indindekini Peygamber'i için beğenip vaadini tamamlayarak ruhunu kapzettiğinde baban (Ebu Bekir) ve onun Faruku (Ömer) iki müttefik olarak, ona ilk muhaefet eden ve zorla hakkını alan kimseler oldular. Sonra onu kendilerine (biat ve teslimiyete) çağırdılar; o ise direnip bu işi
geciktirince onu nice üzüntülere boğup hakkında tehlikeli kararlar almak isteyince (mecburen) biat edip onlara teslim oldu. Buna rağmen her ikisi de ölünceye kadar onu işlerine ortak kılmaz, sırlarını ona söylemezlerdi. Bilahere o ikisinden sonra sıra Osman b. Affan'a geldi. O da aynı o ikisinin yolunu tutup, onların gittiği yoldan gitti. Ancak sen ve yoldaşın (Ali) onu ayıplamaya çalıştınız; böylece isyan ehli olan uzak kimseler onda tamah ettiler (canına kıydılar). Şu halde bu işe (Ali'ye muhalefete) zemin hazırlayan, bu mülkün temelini atıp duvarlarını yükselten, bizzat senin babandır.
Bu yüzden eğer bizim yaptıklarımız doğru ise bunun başı babandır. Eğer haksızlık ve hata ise bunun esasını da yine baban atmıştır; biz ise onun ortakları, onun yolunu takip eden ve yaptığını aynen uygulayan kimseleriz. Eğer baban bizden önce bu işi yapmasaydı, biz de Ebu Talib oğluna (Ali'ye) muhalefet etmez ve ona teslim olurduk. Ne var ki babanın yaptığını görünce biz de onun izine ayak bastık ve onun yaptıklarına ittiba ettik. O halde istediğin kadar babanı suçla; ayıpla yahut da başkalarını suçlamayı da bırak artık. Selam olsun sapıklığından dönüp tevbe eden kimseye!"[1]
Not: Taberi kendi tarihinde bu mektuplara işareten şöyle diyor: Muhammed b. Ebi Bekr (Mısıra) vali tayin edildikten sonra, Muaviye ile aralarında bazı mektuplaşmalar söz konusu olmuştur. Ancak biz bunların muhtevasını zikretmekten vazgeçiyoruz. Zira o mektuplarda avam halkın kaldıramayacağı birtakım söz ve bilgiler mevcuttur ...!! İbn-i Esir de El-Kâmil adlı büyük tarih kitabında aynı sebepten dolayı (yani Müaviyyenin anlattıkları gerçeklerden dolayı) mektupların metnini vermekten mazur olduğunu söylüyor...!!
[1] - Cemheretu Resaili-il Arap,C.1, S.475, Mürüc-üz Zeheb (Mes'udi), C.2, S.59, Şerh-i İbn-il Hadid, C.1, S.283
"Muhammed İbn-i Ebi Bekr'den sapık Sahr oğluna (Muaviye). Allah'a itaat eden ve Allah'ın velayet ehline teslim olanlara selam olsun. Amma Baadu: Hiç şüphesiz Allah kendi celali, saltanatı ve kudretiyle; yaratıkları hiçbir zorluk ve zaafa uğramadan yarattı. Yarattıklarını yaratmaya hiç bir ihtiyacı olmadığı halde onları kullar olarak yarattı. Onları bedbahtlar ve mutlular, sapıklar ve hidayet bulmuşlar olarak iki kısma ayırdı. Sonra (sonsuz) ilmiyle (hidayet bulmuşları) seçti. Onların arasından da Muhammed’i (s.a.a) seçti. Onu risaletine mahsus kıldı; vahyi için seçip işine emin kıldı.
Onu kendinden önceki kitapların tasdikçisi ve şeriatların kılavuzu olan bir Peygamber olarak gönderdi. O hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna (insanları) davet etti. (Bu davetin ardından) ona ilk olumlu cevap veren, onu ilk tasdik edip İslam getiren kardeşi ve amcasının oğlu Ali b. Ebi Talip (a.s) oldu. Onun gaybtan verdiği haberleri tasdik edip, bütün akrabalarına onu tercih etti. Bütün bu tehlikelerden onu korumaya çalışıp, bütün korkulu anlarda nefsini ona feda etmeğe çalıştı. Onun savaştığı kimseyle savaştı; barıştığı kimseyle barıştı. Fedakarlıktan hiçbir zaman geri durmadı. Ne cihadında ne de hiçbir işinde ondan öne geçen, hatta onun mertebesine ulaşan birisi olmadı.
Sonra görüyorum ki (ey Muaviye) sen, sen olduğun halde, onunla boy ölçüşmeye kalkışıyorsun! Sen kim o kim?! O, insanlar içerisinde ilk Müslüman olan, en doğru niyeti taşıyan, en temiz zürriyete ve en faziletli zevceye ve en üstün amca oğluna sahip olan kimsedir. Sen ise lanetlenmiş oğlu lanetlenmişsin. Sen ve baban sürekli Allah'ın dinine saldırmaya ve Allah'ın nurunu söndürmeğe çalışıyor ve bu doğrultuda hiçbir imkânı kullanmaktan geri durmuyordunuz. Baban bu vaziyet ve bu niyet üzere öldü gitti; aynı görevi devam ettirmek üzere babanın (kendine lâyık) halefi oldun.
Bunun en bariz şahidi ise Resullullah (s.a.a) ile muhalefet eden nifak başları ve (küfür) hiziplerinin bakâyasının sana gelip sığınmaları ve yanında yer almalarıdır. Ali (a.s) hakkında söylediklerimin doğruluğunun şahidi ise, onun kendi açık faziletlerinin yanı sıra, yanında yer alanların Kur'an'da faziletleriyle zikredilen ve ilâhi medh-ü senâya mazhar olan Muhacir ve Ensar'dan olmasıdır. Onlar grup grup onun emir komutası altında kılıçlarına sarılıp kahramanca savaşarak canlarını onun uğruna feda eden, fazileti ona uymakta, bedbahtlığı ise ona muhalefet etmekte gören kimselerdir.
O halde -yazıklar olsun sana- nasıl sen kendini Ali'yle (a.s) aynı kefeye koyabilirsin?! Halbuki Ali (a.s) Resullullah'ın (s.a.a) varisi, onun vasisi ve evlatlarının babasıdır. Ona ilk uyan ve (ölürken) ondan en son ayrılan kimsedir. Resulullah (s.a.a) sırlarını ona söyler, işlerinde onu ortak kılardı. Sen ise onun düşmanı ve düşmanın oğlusun! Sen elinden geldiği kadar batılınla hoş ol! Amr b. As da sana yardımcı olsun; bu sapıklığında. sanki ecelin gelip çatmış, hilelerin zayıflamıştır. Yakın zaman yüce akıbetin kimin olduğu ortaya çıkacaktır. Şunu bil ki sen, tuzağından kendini emniyette bildiğin ve rahmetinden ümidini kestiğin Rabbine hile yapmaya, tuzak kurmağa çalışıyorsun; Rabbin pusudadır, seni gözetliyor; sen ise ona karşı kendini aldatıyorsun. Hideyete uyana selam olsun."
MUAVİYE'NİN CEVABI
"Muaviye b.Ebi Süfyan'dan babasını ayıplayan Muhammed bin Ebu Bekr'e. Alah'a itaat edenlere selam olsun. Amma Ba'dü: Mektubun elime ulaştı. Onda Allah'ın laik olduğu kudret ve saltanatından, Peygamber'ini nasıl seçtiğinden bahsettikten sonra, bir takım sözler düzüp koşmuşsun ki bunlarla ancak kendi görüşünün zaafını ortaya koymuş ve aslında babanı ayıplamışsın.
Mektubunda Ali b. Ebi Talip'in parlak geçmişinden ve Allah Resulü'ne (s.a.a) olan yakınlığı ve yardımından, korku ve tehlike anlarında ona karşı yaptığı fedakârlıklardan bahsedip kendi faziletini değil başkasının faziletini bana hüccet olarak gösteriyorsun. Faziletini senden uzaklaştırıp da başkası için karar kılan Allah'a hamd olsun. Biz babanla birlikte Peygamber'imizin hayatında Ali b.Ebi Talib'in hakkını üzerimize gerekli biliyor; onun bize olan üstünlüğünü açık bir şekilde görüyorduk. Fakat Allah indindekini Peygamber'i için beğenip vaadini tamamlayarak ruhunu kapzettiğinde baban (Ebu Bekir) ve onun Faruku (Ömer) iki müttefik olarak, ona ilk muhaefet eden ve zorla hakkını alan kimseler oldular. Sonra onu kendilerine (biat ve teslimiyete) çağırdılar; o ise direnip bu işi
geciktirince onu nice üzüntülere boğup hakkında tehlikeli kararlar almak isteyince (mecburen) biat edip onlara teslim oldu. Buna rağmen her ikisi de ölünceye kadar onu işlerine ortak kılmaz, sırlarını ona söylemezlerdi. Bilahere o ikisinden sonra sıra Osman b. Affan'a geldi. O da aynı o ikisinin yolunu tutup, onların gittiği yoldan gitti. Ancak sen ve yoldaşın (Ali) onu ayıplamaya çalıştınız; böylece isyan ehli olan uzak kimseler onda tamah ettiler (canına kıydılar). Şu halde bu işe (Ali'ye muhalefete) zemin hazırlayan, bu mülkün temelini atıp duvarlarını yükselten, bizzat senin babandır.
Bu yüzden eğer bizim yaptıklarımız doğru ise bunun başı babandır. Eğer haksızlık ve hata ise bunun esasını da yine baban atmıştır; biz ise onun ortakları, onun yolunu takip eden ve yaptığını aynen uygulayan kimseleriz. Eğer baban bizden önce bu işi yapmasaydı, biz de Ebu Talib oğluna (Ali'ye) muhalefet etmez ve ona teslim olurduk. Ne var ki babanın yaptığını görünce biz de onun izine ayak bastık ve onun yaptıklarına ittiba ettik. O halde istediğin kadar babanı suçla; ayıpla yahut da başkalarını suçlamayı da bırak artık. Selam olsun sapıklığından dönüp tevbe eden kimseye!"[1]
Not: Taberi kendi tarihinde bu mektuplara işareten şöyle diyor: Muhammed b. Ebi Bekr (Mısıra) vali tayin edildikten sonra, Muaviye ile aralarında bazı mektuplaşmalar söz konusu olmuştur. Ancak biz bunların muhtevasını zikretmekten vazgeçiyoruz. Zira o mektuplarda avam halkın kaldıramayacağı birtakım söz ve bilgiler mevcuttur ...!! İbn-i Esir de El-Kâmil adlı büyük tarih kitabında aynı sebepten dolayı (yani Müaviyyenin anlattıkları gerçeklerden dolayı) mektupların metnini vermekten mazur olduğunu söylüyor...!!
[1] - Cemheretu Resaili-il Arap,C.1, S.475, Mürüc-üz Zeheb (Mes'udi), C.2, S.59, Şerh-i İbn-il Hadid, C.1, S.283
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder